Coffee and Cigarettes
There's a chair in my head on which I used to sit,
Took a pencil and I wrote the following on it.
Deadline geçeli çok oldu, 6'ncı adamlar yapılan hareketleri
ince ayrıntılarına kadar irdelediler yazılarında. Hali hazırda
normal sezonun bitmesine bir aydan az kalmış, takımların da
nerede bitirecekleri az çok belli, söyleyecek fazla şey kalmamış
olsa gerek. Ancak ne zamandır beynimde biriktirdiğim birkaç
fikir vardı şu hareketli Şubat'tan sonra, söylemezsem çatlayacağım
türden.
Elimi bırak
Sonunda iki yıldır ayyuka çıkan söylentiler gerçeğe dönüştü
ve Chris Webber, NBA kariyerindeki en uzun dönemli takımından,
aynı zamanda üçüncü takımından da takas yoluyla ayrıldı. Bu
aynı zamanda bir dönemin sona erişi oldu, 2000'li yılları
domine eden bir rekabetin iki yakasının da resmen değiştiği.
Sacramento taraftarı için de zor bir his olsa gerek; takımın
spektaküler-sempatik small market evresinden, contender
evresine geçişine tanık olurken Webber hep oradaydı, hep yapabileceklerinden
fazlasını yapmak için uğraştı, iyi veyahut kötü.
Ancak hedefler büyük ise, en tepede tökezlediğiniz zaman
ayağa kalkabilecek, toparlanmak için zor kararları alabilecek,
en sevdiğiniz şeyden vazgeçebilecek güce sahip olmalısınız.
Çünkü cicim ayları geçince o çok sevdikleriniz size ayak bağı
olur, sorun yaratır, dikkat toplayamazsınız. Sevdiceğinizin
sorunları ile uğraşmaktan, mekanik hedefinize bir adım daha
yoğunlaşamazsınız.
Peki Webber'dan vazgeçmek için doğru zaman bu muydu? Bunun
yanında, karşılığında alınabilecek malzeme iki undersized
pota altı adamı ve istenmeyen adam olmuş bir forvet eskisi
miydi? Bir de işin mâli boyutu var tabii; en yakını 2007'de
bitmek üzere toplam 65 milyon dolarlık kontrat? Tüm bu soru
işaretlerini yanyana getirince Sacramento'nun kazık yediği
sonucu çıkıyor olabilir, ancak durup düşünmek gerek bazı ayrıntıları.
Bu takım, 2003 playofflarından beri Webber'ın değildi. Kritik
Dallas serisinde dizi eline aldıktan ve şampiyonluk hayalleriyle
başlayan bir sezonu daha çöpe itmesinin ardından, hiç bir
Sacramento yandaşı planlarını tamamen onun üzerine kurmak
istemiyordu. Zira ellerinde artık gayet kallavi kontratlı
bir oyuncu daha vardı ve Webber'ın hiç bir zaman hakkını veremediği
kritik topları da büyük başarıyla kullanmaktaydı.
Şampiyonluğa inanmadığınız zaman ona ulaşmanız imkansızdır.
Ve her ne kadar Sacramento geçtiğimiz sezona başlarken Bibby-Peja-Brad
üçlüsüyle bu tip sorunlara stepne çözümleri bulsa da, Webber'ı
en azından diğer oyuncularla eşit sorumluluğa çekse de, hem
kontratı, hem de saha içindeki konumu sebebiyle takımın en
ehemmiyet ihtiva eden oyuncusu o olmaya devam edince, şampiyonluk
soru işareti oluyordu. Kadronuzda beş tane yıldız kalibresinde
adam bulundururken halen insanları şampiyon olabileceğinize
inandıramıyorsanız, bu büyük bir problemdir.
Durum bu olunca, takım da hakikaten yenileceğini bile bile
oynadığı bir playoff serisiyle sezona veda edince, neşter
vurmak zorunlu hale gelmişti. Petrie ilk yoklamayı Christie'yi
yollayarak yaptı, bu takas her ne kadar piyango olsa da, elbette
iceberg'ü olduğundan küçük gösterecek kadar büyük bir
impact değildi. Deadline'da da Webber bavulunu
topladı.
Webber gibi bir adamı takas ediyorsanız elinizde bazı reçeteler
olur, ya başka takımda mutsuz ve potansiyelinin altında oynuyor
gibi gözüken bir yıldızı alırsınız, ya hem nispeten seneyi
kurtaracak, hem de cap olayında biraz rahatlama yaratacak
oyunculardan bir harman seçersiniz, ya da takımın çekirdeğine
monte edilebilecek potansiyelli adam alırsınız.
Sacramento bunların hiçbirini yapmadı. Bunun yerine kontrat
sezonlarında şov yapıp pastadan dilim kapan üç tane adamı
almayı tercih ettiler, Webber gibi -her ne olursa olsun- halen
çok değerli olabilecek bir adama karşı.
Sacramento Webber'ı takas etmeseydi yine konferansında yarı
final oynayabilirdi, buna kimse itiraz etmez herhalde. Ki
bu adama karşı Boston'un Pierce verdiği, takasın da son
anda direkten döndüğü söylentileri çıkmıştı, varın siz
düşünün adamın pazarını.
Ancak Sacramento'nun ilk etapta aradığı, Webber'ın karşılığında
alınacak başka bir yıldız olmamalıydı, zira yeni
yıldız, yeni sorunlar demektir ve Webber yokken dahi elinizde
sorun çıkarabilecek oyuncular var.
Tüm bunlar bir kenarda dursun, zaten elde bir çekirdek vardı
ve bunun üstüne çok önemli bir parçayı monte etmek zor iş.
Geçtiğimiz sezon Webber sakatlanmış, Divac da yaş haddinden
sebep çok kısıtlı dakikalar alırken, az yukarıda adlarını
geçirdiğim üçlünün meşhur Sacramento pas örgüsünü gayet
başarıyla icra edebildiğini test etmiştik. Cap boşaltmak da
Webber'ı yollamak için çok ucuz bir hamle olurdu, kimse bir
anda contender bir takımın hedeflerini bu kadar kısmasını
kabullenemez. E deadline zamanı hem Webber'ın sorunlarını
kabullenecek, hem de genç yıldız adayını elden çıkartmayı
düşünecek takım bulmak da zor, çok opsiyon yok önünüzde.
Bu durumda, alınan malzemeye bakınca, her ne kadar eleştirsek
de Sacramento hücumunda çok önemli yer tutan yüksek posttan
atılan jumpshot'ı yollayabilecek Kenny Thomas; eline
ne iş verilse gıkını çıkarmadan yapmaya uğraşacak Skinner;
yanlarında da takıma aşina, her bulunduğu takımda kenardan
gelip skora katkı yapma işini az-çok kıvıran Corliss Williamson
çok da kötü tercihler değil. Varsınlar yaşı geçmiş olsunlar,
ne demiş Fuzuli; "Age before youth in postseason."
Mali kısma dokunduracak olursak, her ne kadar 2007 yazına
kadar cap'te bir azalma göze çarpmasa da, Webber'ın
kontratındaki rakamın toplam üç adama bölünmesi müthiş bir
rahatlama yaratacaktır Sacramento'nun basketbol operasyonlarında,
rahatlıkla bu adamları birer birer biryerlere paketleyebilirsiniz
sıkılınca, hepsinin müşterisi çıkar. Ayrıca görüyoruz ki Adelman,
Kenny Thomas'dan KG, Skinner'dan Elton Brand yaratabiliyor
yeri geldiğinde, endişe edilecek bir durum yok.
Rüzgarıma kapıl
Forum'da
bir Batman-Robin muhabbetidir gidiyor. Batman tüm dünyayı
kötülüklerden korurken, oradan oraya macera peşinde koşarken,
etrafında hep ona benzer kılıkta takılan bir yancı
bulunur: Robin'dir bu adam. En ateşli kapışmalarda
hep Batman'i arkadan vurmak isteyenleri haşlar, arabasını
yıkar, faturalarını öder. Bu şahıs kendini bu kadar paralarken,
Batman de onu kollar aslında, en azından öyle gözükür, iyi
bir şey yaptığında tebrik eder, bazen eşe dosta tanıştırır,
"Bu benim has adamım" diye. Gelgelelim karizmayı
yaparken, en taş karıları götürürken falan Robin mobin hikaye
olur.
Hikayenin Batman'i, tahmin edebileceğiniz gibi Iverson.
Robin ise yıllardır ortalarda yok Philadelphia taraftarlarına
göre. Aslında her Batman için bir yerlerde bir Robin saklıdır
ya, Iverson bugüne kadar Batman'liğin hakkını vermeyip Robin'in
sırtını sıvazlamadığı için göremedik bizler. Deadline'ın
sabahında, Kings-Sixers arasında sonuçlanan takasın ardından
Robin'i belirledi taraftar, Webber bu misyona layık
görüldü. Hani ben pek hazzetmedim Webber'ın bu güzide yakıştırmaya
maruz kalmasına ya, pek de dokunmak hakkımız değil, onların
bileceği iş.
Webber'ı yukarda biraz küçümser gibi oldum. Halbuki öyle
değil, pek severim kendisini. Hakkında "İçeriden oynamıyor,
hababam şut sallıyor, daha fazla saldırması lazım potaya"
gibi yorumlar yapıldığında da kora kor savunmuşluğum vardır.
Peki nedir Webber'ı bu kadar özel yapan? Bir kere bu adam
çok önemli bir ribaundçu. Sadece rakamsal açıdan değil,
elbet Skinner-Thomas ikilisinin verdiği rakamsal katkıyı bir
şekilde sağlayacaktır ancak Webber'ın asıl hadisesi, bu ribaunt
olayını çok efektif yapması; ve Sixers çekirdeğinde
etrafını saran, hepsi de hallice ribaundçu olan diğer oyuncuların
da bu ekmekten yemesini sağlayacak kadar biliyor bu işi. Faul
çizgisi civarlarında çok etkili bir pasördür, özellikle
diplerden kat yapan oyunculara karşı cömertliğiyle bilinir,
oyunu iyi okur. Ve her ne kadar sevilmese de, orta mesafe
jumper'ını saygı duyulacak seviyede geliştirdi, onun yaşında
bir oyuncudan beklenmeyecek kadar.
Webber'ı alırken Webber'dan daha iyi olan şey ise, takımın
genç çekirdeğinin, yani ilk beşte yer alan diğer üç oyuncunun
Kings'e yollanmaması idi. Sene sonunda sözleşmesi bitecek
Kyle ve Samuel ile muhtemelen değerlerinin altında kelepir
kontratlar imzalama şansı bulacaklar. Korver ve Iggy'nin 3-5
sene sonraki halleri için şimdiden görüş kestirmek zor ancak
Dalembert için rahatlıkla "underrated"
diyebilirim, sahayı koşması, bu kadar uzunken bu kadar atlet
olabilmesi, ribaunt ve blok becerisi, hiç biri için vasat
diyemezsiniz. Daha da güzeli, Sixers takımının ilk beşi birbirini
tamamlayan oyunculardan oluşuyor, takım hem hızlı oyunda,
hem de yarı sahada iş yapabilir. Ama...
Sixers için kurulan tüm olumlu cümleler bir "ama"da
kilitleniyor. Iverson nasıl oynayacak? Webber'lı bir
sistemde odak noktasının Webber olması gerektiğini kabullenecek
mi? Webber'ın etkili olmak için en az kendisi kadar topu domine
etmesi gerektiğinin, geri kalan oyuncuların da bazı spesifik
noktalarda topla buluşturulması gerektiğinin, herşeyden önemlisi
bu kadroda point guard'çılık yapması gerektiğinin farkında
mı?
Şimdilik değil gibi gözüküyor. Bu gerçekleri kabullenene
kadar da istikrar yakalamaları, contender olmaları
zor görünüyor. Ancak Iverson kendinden ödün verme işini
bir sezon kısmen başardı ve finale kaldılar; aynı hava, aynı
hedef ortada olunca, gelecek sezon neden olmasın?
Arkamı kolla
Baron Davis, takımı 2001 playofflarında Milwaukee'ye
kök söktürürken, 2002 playofflarında burnu havada McGrady'e
güzel bir ders verirken başroldeydi ve spektaküler oyunlar
oynamıştı. Bir sezon sonra 32 maç kaçırdı ve takımı playoffa
giremedi. Geçen sezon 15 maç kaçırdı ve playofflarda da vasat
oynadı. Bu sezon şu ana kadarki kaçan maç sayısı 40'ın üstünde.
Üzücü bir durum.
Arda alıntıyı yapmıştı Sports Guy'dan, aslında üzerine çok
da fazla yapılacak yorum bırakmamış. 26 yaşında bir adam sırt
ağrısı çekiyor ve üç sezonda 100 civarı maç kaçırıyor. Ben
olsam, takımımı üzerine kurmazdım.
Ancak sezonun Hornets'deki kısmında sürekli sakatlık kolpası
yapan, "evime gitmek istiyorum" diye mızmızlanan
ve takasının hemen ardından -az süre alsa da- canavar gibi
top oynayan bir adam var gözümüzün önünde. Akıllara gelmiyor
değil, bütün o sırt ağrıları yalan mıydı? Bizi mi yedi Baron?
Shaq gibi takas sonrası diyet yapıp filinta gibi mi olacak?
Artık az süre alma durumu da yok, adam çıkıp hiçbirşey yokmuş
gibi koşturuyor, şüpheli bir durum.
Sağlam olduğu takdirde Baron çok önemli bir oyuncu. Ayrıca
Golden State bu adamı hiçbirşey karşılığında aldı. Kumar kumardır,
tutarsa ne âlâ, tutmazsa da zarar az, en azından. Ben yine
de tekrarlayayım, inanmıyorum Baron'un üç sezon kıvrandıktan
sonra sakatlığı tamamen atlatabileceğine.
Pijamalarımı giydir
Bir de x-faktör takaslar var. Misal; Mike James'in
Houston'a gelmesi. James geçen sezon Detroit şampiyon olurken
hakikaten büyük top oynamıştı; savunması, istikrarı ve kendi
başına ürettiği bazı kritik sayıları parmak ısırtmıştı kendisini
leblebi çekirdek parasına yollayanlara. Houston da backup
guard eksiği olan bir takımdı, doğru. Ancak gün gibi ortada
olan 4 numara sıkıntısını görmezden gelip nispeten daha kolay
kotarılabilecek 1 numara yedeğine öncelik vermek, göz boyamaktan
başka bir şey değil. Hem de bu takastan sonra T-Mac 3 numara
oynamak zorunda kalıyor, hiç de mantıklı gözükmüyor. İyi hamle,
hoş hamle ama daha önemli bir eksiği pas geçtiler.
Nazr Mohammed ilginç istatistikler tutturdu New York'ta,
gerçi bu kadar sorunlu adamın arasında biraz iş ahlakın olunca
sivrilirsin. Maç kaçırmayan, undersized olmayan istikrarlı
bir uzunu alıp bench'e koymak çok ama çok şık bir hareket
ancak bu hamlenin zaten yakın olan şampiyonluğu garantilediğini
iddia etmek Pollyanna'ya yakışırdı. Nazar değdi zaten.
Welsch sevdiğim bir eleman idi, zeki, şut atabilir,
herşeyden biraz yapar, top hakimiyeti vardır, bir de tuttuğum
takımda ilk beş çıkınca gönlümü çalmaması elde değil. Ancak
uzunca bir süredir Ricky Davis gibi -gibi diyorum, çok değişti
herif- bir adamın önünde fırsat bulup hiçbirşey yapmayınca,
takımın içinde istenmeyen adam oldu, ucuza gitti. Ama
arkada canavar gibi Tony Allen, tepede de draft uzmanı bir
GM olunca, üzülesi gelmiyor insanın. Ha Cleveland ne kazandı,
yakışıklı bir basketbolcu eklemiş oldular sonunda takıma.
Saçımı okşa
Tim Duncan ligin şu an için en önemli oyuncularından
biri, hatta daraltayım, Shaq ile birlikte en önemli şahıs.
Geçen pazar Detroit deplasmanındaki maçın başlarında bileği
fena halde burkuldu ve acı içinde yere yığıldı. Detroit oyuncuları
hiç arkalarına bakmadılar ve boşta kalan topu alıp hücuma
kalktılar. Sonra ne olduğu pek önemli değil. Bir hedefiniz
var, en önemli rakibinizin en önemli oyuncusu sakatlanıyor
ve siz pek de iplemiyorsunuz. Bazı yazılı olmayan kurallar
vardır, istediğinize ulaşırken bunları da göz önüne almak
gerekir, yoksa sonra kötü anılır adınız, çamur atılır, izi
de kalır işin kötüsü.
Tim Duncan bileğindeki bu ciddi esneme sebebiyle sezon sonuna
kadar dinlendirilecek, saha avantajı iki kez kaybedilecek
belki. Playoffta oynayamayacağı söyleniyor ama ben buna pek
ihtimal vermiyorum, burası NBA, o bileği bir şekilde iyi ederler;
Duncan da ilk turda imkan olduğu kadar dinlendirilecek olsa
da sahaya çıkıp birşeyler yapmaya çalışacaktır. Ancak bir
uzun oyuncu için bilek sakatlığı çok daha önemlidir kısa forvet
veya gardlara göre, daha fazla ağırlık biner, daha kritik
bir denge noktası olur ayak bileği uzun oyuncuda. Duncan'sız
veyahut sadece sahada yer alıp dikkat toplayacak bir Duncan'la
da çok iyi takım Spurs, ancak performansının %40-50 kadarını
sahaya koyacak bir Duncan'la da yakın gözüken şampiyonluk
gelebilir mi, bilemiyorum.
New Jersey Nets, Indiana Pacers ve San Antonio
Spurs. Bu üç takımın ortak noktası hayallerinin Palace'ta
bitmesi. Sadece bir anekdot, pek bir anlamı yok.
PS: Duncan için çok karamsar konuştum, umarım göt olurum.
PS 2: Gökhan Özşahin'i seviyorum.
ozanaydin21@yahoo.com
30 MART 2005, ÇARŞAMBA